Eleştiri

On İki Yılda Bir Yabancı Dili Öğretemeyen Eğitim Sistemi

learning english language

12 yılda bir yabancı dili öğretemeyen eğitim sistemi. Sanırım hepimiz hangi ülkeye ait olduğunu anladık. Ama sizce de eğitim sistemimize karşı biraz mütevazı davranmıyor muyuz? Savaş vaktinde Maarif Kongresi düzenleyen bir eğitim hareketinin şu an içinde olduğu durumdan bahsediyoruz. On iki yılda sadece yabancı dil mi öğretemiyor bu sistem?

Bugün üniversitelerimizde görüyoruz ki, gençlerimiz, geleceğimiz sadece yabancı dillerden değil kendi dilinden, tarihinden ve kültüründen çok uzak. Sadece bunlardan uzak olmakla yetinemiyor, günlük hayatın en önemli gereklerinden olan nerede hangi söz söylenir, nerede hangi söz söylenmez konusunda da ciddi sıkıntılar yaşıyor.

Mesela çıkıp bir şekilde şu cümle dudaklarımızdan çıkıveriyor: “ Çanakkale geçilmez, tarihte kaldı, artık her türlü geçilir hale geliyor.” Çanakkale, 20. yüzyıl savaş tarihinde yeni bir sayfa açmış bir savaştır, ilk defa kara, deniz ve hava kuvvetleri aynı anda organize şekilde kullanılmıştır. Türk tarihinde kendine Ergenekon, Malazgirt Savaşı, Miryokefalon Savaşı ve İstanbul’un Fethi’nin yanında yer bulmuş bir savaş sonrası Türk insanın karakterini ve vatan sevgisini göstermek adına söylenmiş bir sözden bahsediyoruz. Yapılan çok değerli bir hizmetin böyle aktarılmaması gerektiği nerede öğretilmeli? Her yıl 18 Mart günleri öğrencileri konferans salonuna tıkıp, orada onlara, her sene aynı tonlarla okutulan şiirleri dinletmek bu ve bunun benzeri cümleleri engelleyecek kadar bilinç oluşturamıyor mu? Ya da tarih derslerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün askerlere nasıl ölüm emri verdiğini anlatmak, bu da mı engellemiyor? Yanlış bir şeyler olduğu çok açık. Peki, bunun önlenmesi için ne yapıyoruz? Aileler ne yapıyor, öğretmenler ne yapıyor, müfettişler ne yapıyor, milli eğitim müdürleri ne yapıyor? Klasik devlet kurumu yavaşlığında ve uyuşukluğunda çalışmaya devam eden milli eğitim müdürlükleri, burada çalışan milli eğitim müdürleri, şube müdürleri ve şefleriyle bu sistemi ne kadar düzeltebiliriz?

Yozlaşmış müdürlüklerin yanına modernleşmeyi batıya ait ne varsa onu uyarlamak değil de uygulamak olarak algılayan yozlaşmış ve tüm hızıyla yozlaşmaya devam eden bir gençlik koyuyoruz. Cumhuriyet döneminin çoğunluğunda hatta Osmanlı İmparatorluğu süresince dahi itibarı yüksek seviyelerde olan, insanların çocuklarını icra ederken görmek istedikleri meslek olan öğretmenlik ne durumda? Ne kadar eleme sistemi yanlış da olsa belirlenmiş bir üniversite giriş sınavında düşük puanları mı hak ediyor yoksa en yüksek puanları mı hak ediyor bu meslek?

Küçüklüğünden beri idealinde öğrencilerine bir şeyler öğretmek olan bir genç, toplum baskısından çekindiği için, “puanına yazık olmasın” diye öğretmen olmak yerine mühendis, avukat ya da doktor olmayı seçiyor. Bu ne kadar doğru ya da bunun doğru olduğu bir sistemde ya da toplum da eğitim ne kadar iyi olabilir? Nefes alan her bireyin hayatının, ideallerinin, düşünce yapısının ve yaşam şartlarının gerçekten önem arz ettiği günler dileğiyle.

Previous ArticleNext Article
%d blogcu bunu beğendi: