Deneme

Yol ve Ben

Yol zaman, yolcu ben, yoldaki her şey de hayat olsa…
Yollar hayatımın şeritlere bezenmiş hali sanki. Gözlerimin şeritlere dalıp da akması gibi, yıllar da öylece geçip gidiyor adeta. Bir bakmışsın yol bitmiş, halbuki; bu kadar süre nasıl geçer diye düşünürken. Kısalıp uzayan çizgiler, tehlikeli, kenarı uçurum olan yollar, zik-zaklar, durmamız gereken ışıklar, kontrolün şart olduğu kavşaklar, virajlar, karanlık yollar ve aydınlık yollar; hepsi aslında bizi anlatan, hayatı özetleyen şeyler.
Şeritler… Beni yolda tutar gideceğim yere götürür. Hızlan ya da yavaşla der, salla ya da sallama dikkat et, yoksa sen bilirsin. Peki, gerçekten de dikkat eder miyiz? Etmezsek sonuç ortada, kötü bir tecrübe sizi tekrar yola sokar elbette. Hayatta öyle değil midir zaten? Misal alnımızdaki o çizgiler, akılsız başımızı temsil eder resmen. Her çizgi bir yaşanmışlığı temsil eder. İşte yoldaki çizgilere gözüm dalarken aynı anda hayatım gözümün önünde canlanır, daldıkça dalarım, derin düşünceler, hüzünler, mutluluklar, yapacaklarım, yapamadıklarım, gidene kadar kendimizle baş başa kalır, her şeyi tartarız. Derken otobüs aniden zikzaklar çizmeye başlar. Bir silkeleniriz, kaldırırız kafamızı neler oluyor diye. Azıcık hızlı girse kontrolü kaybedecek, yavaş olursa hiç bitmeyecek sanırız. Aynı başımıza gelen şeyler gibi. Bazen çabuk bitsin isteriz hiç bitmeyecekmiş sanıp. Ama her zaman geçer, ne zaman geçmedi ki? Kavşaklara geliriz; bir dururuz orada. Bakarız nereye gideceğimize; hangisi doğru yol, nereyi seçeceğiz, buradan gitsek daha mı uzun şuradan gitsek daha mı kısa? Doğru yol bu mu, değil mi?
Hayatımız da böyledir işte, binlerce kavşaktan oluşur. Tabii devam ederiz ya da yoruluruz kimi zaman, dikkatimiz dağılır; yorgunlukla birleşince uçarız aşağı uçurumdan, yuvarlanırız şarampole. Biri gelip kurtarır belki bizi, şanslıysak o da; böyle dostlarımız varsa. Ama buna güvenemezsiniz ve çoğu zaman tek başınıza çıkmanız gerekir o düştüğünüz yerden. Yolda da kalabilirsin, benzinin biter ya da takatin kalmaz artık. Beklersin yine birisi gelsin de yardım etsin bana, ama herkes devam eder yoluna hızını almış bir şekilde, hepsinin işi, hayatı ve gitmesi gereken bir yeri var. Tek başınasın işte, uzunca bir süre yürümen gerekecekse de bunu yapacaksın, sana ancak sen yardım edersin. Karanlıkta yol alırsın; sevmezsin ama bekleyemezsin de sabaha kadar, ilerlemen gerekir. Yanında birisi varsa eğer iyisin tabi, bazen o götürür seni gideceğin yere, dinlenirsin. Uyanık tutar seni, arkadaşlık yapar, tutar yani elinden bir şey gelmesin başına diye. Belki o da uyur, belki sonra sen de uyursun. Ani bir fren, korna sesi, yanıp sönen ışıklar seni kendine getirir; öyleyse yanındayım diyen herkese güvenemezsin de. Bir daha da unutmazsın bunu. Aldatılan, en yakınından kazık yiyen, yarı yolda bırakılan herkes gibi.
Hep önüne bakmak zorundasındır, daima ileriye. Aynadan geriye bakarsın gelen var mı diye, ileride de gidenleri görürsün anca. Hep geriye bakarsan karşına çıkana anca zararın dokunur, kendini incittiğin gibi onu da incitirsin. Şunu unutmamak lazım ki dikiz aynasına bakınca ne görüyorsan geride, hepsi o baktığın yerde giderek uzaklaşır, bir yerden sonra görünmez hale gelir. Ve yolun başı varsa elbette sonu da var, her şey gibi. Önemli olan yolu ne kadar sürede aldığın değil, ulaşıp ulaşamadığımızdır. Durmamız gereken yerde durduk mu, dönmemiz gereken yerden döndük mü, dikkat ettik mi etmedik mi, devam ettik mi etmedik mı; hiçbiri varıştan önemli değil.

Yollar işte hep beni anlatır, hem de artık tam yollara düşme vakti gelmişken.


 

Previous ArticleNext Article
%d blogcu bunu beğendi: