Deneme

Geceye Düşen

gece-night-man-adam

Yıldızlarla dolu bir gecenin altında uzaklar dalmıştı. Bakışlarının ardına gizlediği hüznü göz bebeklerinde muhafaza etmeye zorlanıyormuş gibi kapanmaya çalışıyordu göz kapakları. Yakınlaştıkça sempatikleşen bir ifadesi vardı. Uzun cümlelerin ardına gizlenmiş tek bir kelime gibi saklıyordu isyanını. Hayatına yön veren bütün fikirlerle inatlaşıyor idi sanki ay ışığının çıplaklığı.

Çokça düşündüğü zamanlarda ortaya çıkan heyecanını gizlemeyen bir tavırdaydı, ki gizli kalmayı hiçbir dönemde kabullenmemiş olduğu açıkça belliydi. Sıklıkla sahip olduğu o ciddi mizacı bir tek kelime kahkahalara boğabilirdi sanki, ve cümleler paragraflara dönse de o bir tek kelime gelmedikçe öylece durabilirdi. Ciddiye almak konusundaki hassasiyetini alaycı tavrıyla pekiştirmişti. Bu güçlü karakterinin ardında sakladığı zayıf kalbini ele vermesine neden oluyordu çoğu zaman. Evet güçlüydü oldukça en az güneş kadar güçlü.

Saçları denizin dalgasına karışır gibi savruluyordu sanki. Saçları dalgaları içine hapsetmiş ve ahengiyle denizin kokusunu savuruyordu kaybolan yıldızlara. Ansızın gülümsedi sebepsiz ve sebebi olmadığına inanıyordu zaten. Gülümsemesi gecenin sessizliğinde bir çığlığa dönüşüyor, yankılanıyordu yeryüzünün uzak diyarlarında öten kuşların seslerinde. En doğru ifadeyle asla pes etmeyen bir gülümsemeydi o. Ellerini uzattı yıldızlara doğru ve durdu öylece. Elleri bütün evrenin narinliğiyle bakıyordu ıssız geceye. Sanki bütün geçmişini o parmaklarda taşımış gibi titriyorlardı. Parmaklarına değen yabancı hisler canlandı aklında . Ama önemli değildi aslında bu da. Önemli olan yıldızlara uzanmış bu narin ellerin geleceği aydınlatacak olmasıydı. Kendi kendine konuşuyordu. Evet bunu sıkça yapmazdı belki ama kaçmak istediği her anda kendisine kaçardı önce. Hayallerini getirdi gözünün önüne. Uzaklardaydı elbette duraksadı, önünde durduğu sahile baktı. Bırakmak istemezdi elbette bu şehri hayallerinde saklamak isterdi, bilseydi mutlu olabileceğini bilseydi bu hastalıklı toplumun arasında. Uzaklarda sessiz bir hayatın yaratıcısı olmak istiyordu.

Gözleri derinliklerinde gezinen hayalleri yansıtmak ister bir parlaklıkla açıldı. Kahverengi büyük gözleri vardı. Çoğu zaman bakışlarının gölgesinde kalırdı gözlerinin güzelliği. İçinde sakladığı umutları takılırdı çoğu zaman mimiklerinin ardında. İç geçirdi hayallerinin peşinden, oldukça genç ve güzel bir kadındı. Ama öyle zamanlardan geçmişti ki bazen umutsuz birer yaşlıya dönüştüğünü hissediyordu. Kirpiklerine değen rüzgarı alıp avuçlarının arasına fısıldadı geleceğe bütün hayallerini.

Yıldızların altında işte tam orada dimdik duruyordu. Dalları rüzgarın ezgisine kapılmış incecik bir ağaç gibi sallanıyordu hafiften. Birden gelen bir titremeyle ellerini boynuna doğru getirdi, oldukça narin teninde kendini sıcaklığını buldu. Açıkta kalan boynu güzelce bir kolyeye ait olduğunu bağırıyordu adeta. Işığın altında parlıyordu ve çağrısını gökyüzüne yapar bir tavırdaydı. Kapattı gözlerini ifadesi tüm inadını gösteriyordu. Bu tatlı ifadesinin arkasında sakladığı isyanını kelimeler dökmek ister gibiydi. İstediğini alırdı her zaman ve istemediği her şey hiçbir şeye dönüşürdü göz açıp kapatıncaya kadar. İnandığı şey uğruna sonuna kadar açtığı kalbini kapatması da aynı seviyede gerçekleşirdi. Korkusuz olmak istediği anların sayısı o kadar fazlaydı ki uzaklarda hissettiği gerçek özgürlük de tam olarak bundan kaynaklanmalıydı. Aklından geçirdiği her şeyi dile getirse hayal edemeyeceğiniz fikirler kulaklarınızı zorlardı. Ama hep onu tutan bir yanı vardı. Sorumluluk hissi değil belki ama bir şey vardı onu hep tutan. Çünkü bu sert yapısının arkasında iyi bir kızdı aslında.

Uzun uzadıya duran deniz gibiydi uzunca bacaklarının üstünde. Kibarlığını yansıtmış fiziğine süzüyordu durmaksızın uzakları. Derin bir kızdı; bütün bilgisi , öz güveni ve duruşuyla. Gerçekten yakınlarında olabilseydi bir şair belki de bir şiir konusuydu fikirleri. Çelişkilerini gizler bir tavrı vardı çoğu zaman. Ama çelişkileriyle yaşamaktan hoşnut olmadığı da kesindi. Arkasını döndü denize baktı uzun uzun sokakların boşluğuna. Yine sinirine hakim olmak adına kendini dışarıya savurduğunu fark etti. Hep böyle olurdu zaten adımlarında hafiflerdi ancak yüreğine binen hüznün yükü. Gülümsedi, uzaklarda kalmıştı severek benimsediği evi. Gözlerine çöken kararlılığın nemini sildi. Adım adım hayallerine sarılmış yatağına kadar koştu yüreği. Arkasında bıraktığı cümleler yetmezdi elbet uzun hikayesini toparlamaya.

Karanlıkta karalanmış birkaç satırı anımsadı. Bu kadar uzak kalmış olamazdı kendiyle baş başa kalmaktan. İrkildi birden soğuğu hissetti mevsimlerin aksine titredi vücudu. Sevememişti hiçbir zaman romantizmin yapay simgesi gibi yağan kar tanelerini. Bir çocuğun saflığında ıslanırken yüreği ay ışığının hüznünde tutamazdı ellerini boşvermişcesine. Rüzgarın kulağına fısıldadığını hissetti bir masalı. Hayallerinin peşinde yorulduğu her an konuştuğu yıldızlar ki kıskanırlarken onu bir masalı fısıldıyordu rüzgar narin tenine. Huzurla uyuduğunu anımsadığı yatağı çok uzakta hayalleri bir bulutun arkasına saklıydı belki ama umudu yıldızlara baktığı her an onunlaydı. Çünkü biliyordu şiir onlardan yansırdı sokağa.

Birkaç adım atmak istedi uzaklaşabilmek istedi yabancı hislerden. O kadar gerçekti ki hüznü sadece ayakta durabiliyordu. Gerçekti ona ait ne varsa ve olamazdı istese de kış güneşinin yapay gülümsemesi gibi. Sanki saatler geçtikçe ona ait kelimeler yok oluyordu hatırına düşen her anıda. Yok oluyordu sanki o bildik ansızın gülümsemesi. Savrulan saçları dokunulası bir ahenkle eşlik ediyordu rüzgarın fısıltısına. Elleri tüm gökyüzünü kavramışçasına kapanmıştı sımsıkı. Yıllar öncesinde bir defterin arasında unutulmuş bir gül yaprağı gibi sonsuz bakıyordu gözleri yıldızlara. Sakin kalabilmeyi beceremediği her an için daha da sakinleşiyordu şimdi gözyaşları. Sarıldı kendine çok içten hissettiği herkese sarılırdı her şeyden önce. Hüznünü bıraktığı omuzların yapaylığına döküyordu şimdi gerçek hüznünü.

Öyle uçsuzdu ki hayal gücünün gidebileceği yerler yaklaşmak isteyene yer dahi bırakmazdı. Sağ eliyle gözyaşlarını silerken ilk defa geç kalmadığını fark etti damlalar düşmemişken. Hep geç kalmıştı yada erken doğmuştu güneş avuçlarının arasından. Melankolisinin tozu alındığında ortaya heyecanıyla duran kalbi çıkacaktı. Uzun cümlelerin birbirine dolandığı bir dolunay hissiydi kalbini yoran. Asla kurmamıştı uzunca cümleler, kısa ve net olmayı seçmişti cümleleri de tavırları gibi. Ne zaman başlasa uzun cümleler duymaya sesi boğuklaşırdı kuşların ve bulutlar kararırdı gözlerinde. Pişman değildi lakin pişman olamazdı kendi hayallerinin ardında kalan aciz kimliklerin gölgesinde. Özlemin kirpiklerin ucuna biriktiğini hissetti, biliyordu kapansa göz kapakları tek bir eli tutacaktı yine rüyası. Islanmış dudağına değen cümleler ısıtamamıştı hissettiği gülümsemesini. Olsaydı bir şair yanında belki kurumazdı dudakları cümlelerin sıcaklığı değdikçe ardı sıra.

Kalbini açabilecek kadar inanmak isterdi yıldızlara ama ay ışığı gibi yalnız ve çaresizdi sözleri. Sadece yıldızlar kıskanabilirdi bu güzelliğini fakat o hissedemiyordu bile esaretine girdiği hüznün etkisinde görünenleri. Arkasına bakmadan uzaklaştığı sokaklar gibi kalabalıktı düşünceleri. Belini saran özlemin elinden tuttu ve ortak oldu gecenin en sessiz ezgisine dalgaların eşliğinde. Savrulurken özleme sarılmış nazik bedeni, alkışlar eşliğinde kanatlandı bir beyaz kelebek. İlk bakışta melek kalpli bir kelebeği andıran bir kadın kanatlandı.

Gözlerini kaldırdı göz kapaklarına sinen hüznün kokusunu dağıtarak gökyüzüne. Haykırmak istedi ama haykıramazdı ne acizlikten ne de utangaçlıktan haykırsa da çıkmazdı sesi, gitmezdi o uzaklardaki huzura gömülmüş bebek çığlıklarına. Dokunamazdı ilk günün bilmezliğinde vücuduna, yarım kalırdı, eksilirdi, yetişemezdi. Adımlamaya başlamıştı farkına varmadan. Duramazdı bu düşüncelerin ardında öylece nasıl gelmişse bu anlara öyle devam edebilirdi ancak ilk saflığı gibi inanarak.

Yıldızlarla dolu bir gecenin altında erkekliği aşan bir tutkuydu bu kadını yazıyor olmak.


 

Previous ArticleNext Article
%d blogcu bunu beğendi: