6. Altı. Bildiğimiz altı.
-Sene 1989 veya 1990 baba.
-Ah! Sovyetler dimdik.
-Güzel günlerdi de konuyu saptırma.
-Pardon.
-O zamanlar Aksaray’da taksicilik yapıyorum. Hava böyle o kadar sıcak ki cinsiyetçi ve faşist bir tabirde bulunmaya zorluyor insanı. Radyo da açık, camlar da. Bir kadın Amanın Şeker Oğlan’ı söylüyor. Biliyorsun değil mi? Bir an sıcaktan bayılmışım. Bayılmışım dediğim uyuyakalmışım. Anlıyorsun değil mi? Kapının açılmasıyla uyandım. Arabaya bıyıkları sıkı, yüzünü kaplayan gözlükler ve alnını kapatan şapkasıyla bir adam bindi. Anlıyorsun değil mi? Sarıyer’e dedi. Önce bir tipini süzdüm, sonra götürdüm. Dediği adrese geldik, ceplerini yoklamaya başladı, diyor ki cüzdanı evde unutmuşum lakin ben şair Ece Ayhan’ım. Beni buralarda herkes tanır. Paranı getireceğim. Bir an gözlerinin içine baktım. Nasıl sinirlendim nasıl sinirlendim. “Siktir git, bende okur tipi mi var? Bir de şairim diyor. Bana mı şairsin ulan pezevenk!” dedim. İndi arabadan, beyefendi terbiyesizlik yapmayın siktiririm sizi, dedi. Elimden dört kişi zor aldı bunu. Ulan bana ne şairsen. Sanki bana zabıta da benden hürmet bekliyor.
-Ağabey öyle demeseydin keşke. İstanbul’un ve Ece Ayhan’ın en güzel olduğu zamanlar.
-Ece’yi siktir et de şimdi, İstanbul on senede katledildi.
-Yemin ederim ki yirmi değil.