Foto-Öykü

Charlie Chaplin ile Bir Kadıköy Gecesi

Kadıköy’ün Arnavut kaldırımlı sokaklarının arasında, tavanı boğucu renkli ışıklarla, duvarları alakasız Amerikan popüler kültürü öğeleriyle donatılmış, kendini sıra dışı sanan sıradan bir mekânda oturuyoruz. Pek çok kez olduğu gibi bu akşam da “Hadi gelin bugün de burayı deneyelim.” diyerek bilmediğimiz bir mekâna daldık. Hayatlarının en kötü zamanlarında bile bir araya gelince, oturdukları masayı birbirinden çirkin dört farklı kahkahanın aynı anda yükselmesiyle panayır alanına dönüştüren bir tayfayız.

Yine kahkahaların birbirini bastırdığı bir anda, söz sahibi arkadaşın arkasında sessizce hareket eden siyah beyaz bir gölge fark ettim. Bu kadar ışıklı ve gürültülü bir ortamda yanlış görüyorum sandım önce. Tekrar baktım, kafasında şapkası elinde bastonuyla baya baya Charlie Chaplin geliyordu bize doğru. Geldi, masaya yanaştı, teker teker hepimize selam verdi. Selam verdi dediysem kafasını sallıyor, şaklabanlık yapıyor.

“Selamın aleyküm Şarlo’cum hoş geldin, nasılsın?” dedim girdim muhabbete. Yoksa bu soytarının iki lafın belini kıracağı yok belli, tüm derdi masadaki kadınlara şov yapmak.

“Aleyküm selam paşam, sağ olasın keyifler yerinde çok şükür. Sizler nasılsınız?” diye cevap verecek diye bekledim ama nafile. Kulaklar duymuyor mu minvalinde birkaç el kol hareketi yaptım yine yanıt yok. Masada yiyip içtiklerimize falan bakıyor. “Aç mısın büyük aktör, haptan kokoyinden buralara mı düştün yoksa?” diye sordum. Tabii böyle bir soruyu beklemiyordu, sinirlendi, gözlerini kapatıp kafasını yavaşça “Hasbinallah!” der gibi sağa doğru çevirip tekrar bana baktı. “Canın mı sıkıldı lan, al bi’ sigara iç, gel seni rakıya götüreyim” gibi tekliflerle kafasını çelmeye çalışsam da mimikleriyle reddedip şovmenlikten vazgeçmiyordu.

Bir Türk olarak bana başka şans bırakmamıştı. Ben de necip milletimizin en güçlü özel yeteneğini; LoL veya Dota kahramanı olsak ultimiz, Mortal Kombat dövüşçüsü olsak aduketimiz olacak özelliğimizi, yani öpücük ses efektli el hareketini yapacaktım. Bu masaya yaslanmış elinde bastonunu çevirip kızlara şov yaparken masanın altından ani bir hareketle elimi uzatıp güçlü bir sesle “MUCCK” dememle şovmen Şarlo’nun “Ananı s*kim” diye haykırması bir oldu.

“Yaa Şarlo efendi, el mi yaman bey mi yaman! Böyle çözerler dilinin bağını aslanım.” diyerek haysiyetsizce sırıttım. Gözlerini bana dikti, sinirden öyle kızardı ki beyaz maskesinin altından belli oluyordu kırmızı suratı. İsmet İnönü bıyıklarını ve şapkasını çıkarıp masaya fırlattı. “S*çarım lan babanın şarap çanağına, sıtarım ben!” diye kükremeye başladı. Garsonlar, sokak sakinleri, esnaflar, mekândaki müşteriler etrafımızda toplandı. “Tamam abicim, bir şey yok hiç mi sanatçı görmediniz? Sanattan anlamıyor musunuz? Gösteri yapıyoruz burada.” diyerek dağıttım onları. “Aman ağam, etme paşam, b*kunu yiyem gel otur sakinleş.” Diye diye masaya oturttuk Şarlo’yu. Kızlar da “Şarlooo, yaa şapşiik gel otur yanımıza” falan deyince iyice yumuşadı tabi, pamuk gibi oldu bizim soytarı. Bir derdi var ama hissettim. Öte yandan bıyığı şapkayı fırlatınca fark ettim ki çok yaşlanmış, çökmüş.

“Şarlo abicim, öncelikle yaptığım terbiyesizlikten ötürü özür dilerim, sen büyüksün affet.” Diyerek söze girdim. “Buster Keaton ve sen bu alemin kralıydınız. Az önce tüm Caferağa’ya haykırdığın gibi, beyaz perdenin sıtarlarıydınız. Ne oldu da buralara düştün?” diye çekine çekine sordum.

 

Derin bir iç çekti, sonra uzun uzun anlattı ama ben size özet geçeceğim. The Kid filmindeki bacaksız bunun oğluymuş, hala çocukluk zamanlarındaki gibi zibidilik peşindeymiş. Üniversite sınavına çalışmamış, tabii sınavda da pek bir başarı gösterememiş, Nişantaşı Üniversitesi’nde %25 burslu İşletme okuyormuş. Charlie abimizin tüm varlığını yemiş bitirmiş. Hazıra dağ dayanmaz tabii, bir süre sonra eldeki avuçtaki bitmiş. Ne Zeki Demirkubuz, ne Nuri Bilge Ceylan, ne de Çağan Irmak gelip de Şarlo’nun elinden tutmamış. O da mecbur sokaklarda böyle gezinerek gösteriler yapmaya, ufak tefek bir şeyler kazanmaya çalışıyormuş. Zeki ve Nuri Bilge neyse de, Çağan Irmak adam olsa bi’ Babam ve Oğlum daha çekerdi başrolde de Charlie Chaplin abimizi oynatırdı.

 

Mevzu bundan ibaretmiş işte. Yani olur da Kadıköy sokaklarında Şarlo’yu görürseniz benim gibi terbiyesizlik yapmayın, efendigene fotoğraf çektirin, yardımcı olun, bir şeyler ikram edin.

Bu arada sormadan edemedim, Modern Times’da fabrikada üretim bandında yan yana çalıştığınız adam Gardırop Fuat mı diye sordum. O değilmiş ama abisiymiş.

***
Bitti.


 

Previous ArticleNext Article

Bir cevap yazın

%d blogcu bunu beğendi: