Fizik, kütle çekim yasası, m1 çarpı m2 bölü aralarındaki mesafenin karesi falan filan… Lisedeyken fiziği, özellikle bu konuları hiç sevemedim. Müfredatta yılın sonlarına, mayıs ayına ötelenen konulardan hep eksik kalmışımdır zaten. Hal böyle olunca üniversite bölümü ve meslek seçiminde de fizik görmeyeceğim alanlar arasından endüstri mühendisliğini seçtim zaten. Şimdilerde yapsaydım çok daha mutlu olabilirdim dediğim meslekler var ama yaptığım seçimden de pişman değilim.
Küçük yaşlarımdan beri hatıralar biriktiririm. Bazen bir sohbet masasından bir şeker, bir kır gezisinden minicik bir kozalak, bir yolculuk bileti, sinema bileti, bazen kırık bir kalem, hatta bazenleri açılmamış bir sakız… Yıllar geçse bile o nesneyi gördüğüm an, onu saklamak için elime aldığım lahzayı, o esnada neler konuştuğumuzu, neler hissettiğimi bile hatırlarım. Anlamlı anlamsız pek çok ses kaydı, video ve fotoğraf da cabası. Fotoğraflara bakarken bir şeyi fark ettim, benim tek yer aldığım fotoğraf karesi çok az. Karelerde benim yanımda birisi ya da birileri var hep. Birileri kalmış, birileri gitmiş. Ben orada kendi güneş sistemimde ortadayım, zamanla değişmişim ama çevremdekiler de yörüngede bir görünüp bir kaybolmuşlar. Kimisi elips yörüngede gibi bir yakınlaşıp bir uzaklaşmış. Kimisi bir ay gibi hep etrafımda kâh gündüzü özletmiş, kâh geceyi aratmış ama hep orada olduğunu hissettirmiş.
Çekim yasası hep varmış aslında, ama insanlar ama gezegenler arasında. Oysa önceden yasa deyince aklıma yalnızca, Immanuel Kant’ın ahlâk yasasına ithafen İsmet Özel’in yazdığı şu dizeler gelirdi:
“Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?”1
Kütleler, mesafeler değişmiş, çekim alanım da çekim kuvvetim de bir artmış bir azalmış. Işığım bazen kendime bile yetmemiş. Bazen öyle artmış ki menzilim mesafeler tanımamış. Kimilerine gücüm yetmemiş, Plüton gibi bir yok saymışım bir “Gel len buraya” demişim.
Mikroskop mucidi Leeuwenkoek dostu ressam Vermeer’e “Su böyle işte ve başka türlü değil,” demiş.2
Ben de aynı minvalde, hayat böyle işte ve başka türlü değil demek istiyorum.
Herkes kendi güneş sisteminde çekim alanındakilerle hemhal oluyor; birilerini yakıp birilerini dondururken, bazılarını Dünya’sı sayıp hayat bahşediyor. Kimisi de kendini Dünya addedip bir başkasına sen bir aysın3 diye dizeler yazıyor.
Herkes gibi ben de kendi sistemimin merkezinde olacağım ölene dek. Fakat Lavoisier’in iddiası gereği “Hiçbir şey yoktan var, vardan yok edilemez” ve nihayet ben de söneceğim güneş gibi ve geriye yalnızca bir hece kalacak benden: “Ah!”
Ah ulanlar,
Ah keşkeler,
Ah ne günlerdiler…
3: Rüştü Asyalı, Sen Bir Aysın