Yaşamak bir bütün müdür yoksa farklı kesitlerden mi oluşmalıdır?
Bebeklik, çocukluk, ergenlik gibi biyolojik dönemlerden bahsetmiyorum. İnsanın birey olarak düşünmeyi, akletmeyi keşfetmesinden sonraki süreçte gerçekleştirdiği eylemlerin tutarlığındaki bütünlük asıl mevzu bahis.
Kimimiz eleştirse, kimimiz de bu minvalde yaşasa da çoğu insanın hayatında hep “öncesi ve sonrası” diye iradeleriyle belirledikleri bazı milatlar var: evlilik, anne/baba olmak, hacca gitmek, vs. Bu milatlarına değin sürdürdükleri hayat ile milatlarından sonraki hayat düsturları öylesine farklı ve tutarsız ki, anlamak güç. Kendilerini adeta reenkarne ettikleri dönemdeki tüm günahları, yasakları, etik olmayan davranışları önceki hayatlarındaki normları arasında yer alıyor. Yani çoğu zaman birkaç sene hatta ay sonra teklif etsen ASLA diyeceği şeylere o an koşa koşa geliyor.
Çok sevdiğin bir kişiyi kaybedersin, bir kaza geçirirsin, tüm mal varlığını kaybedersin veya farklı bir şekilde hayattan bir tokat yersin ve hayat o andan itibaren bambaşka bir hal alır, bir milât olur senin için. Bu doğaldır, bu zaten insan için bir doğal afettir. İnsanın ormanları değil yüreği yanar, yerküresi değil hayatı sarsılır; çığ düşüncelerinin, hayallerinin üzerine düşer; aklı tutulur.
Bunları yaşamadıktan sonra yapay milatlar belirleyip dün de, bugün de, yarın da doğru bulmadığın, bulmayacağın şeyleri belirli zaman dilimlerinde kendine hak olduğunu iddia etmek ikiyüzlülüktür, çiğliktir.
Buradaki tutarsızlık karakterdeyken, kişinin kendisindeyken insanlar bunu zamana atfedip kendilerini temize çıkarmada oldukça başarılılar. Birini aldatmak, kandırmak için onu iyi tanımak gerekir oysa kendini aldatanlar hep kendini bilmezlerdir.
Öyleyse bu yazı bütün kendini bilmezlere…
Kendini arayan, yolda olanlar hariç; onlar elbet kendini bulacak, kendini bilecektir.