Koca bir yılı geride bırakmanın yorgunluğuyla hepinizi selamlıyorum.
Ben evde bir başıma, en sevdiğim filmlerin en güzel sahnelerini, tiradlarını şu an tekrardan izlediğim televizyonun karşısında sıcak çayımı yudumlayıp bu yazıyı kaleme alırken kiminiz alkol komasına girmek üzere dans ederek çılgınca eğleniyorsunuz; kiminiz evde dostlarınızla, ailenizle tombala oynayıp sohbet ediyorsunuz; kiminiz de bir yıllık mesainin yanında yıl sonu raporları ve yeni yıl planları hazırlamaktan kafayı yediğiniz son ayın tüm stresini, vergilendirme dilimine girip yarıya inen maaşınızı bir gecede harcayarak atmaya çalışıyorsunuz.
Ne kadar itici ve ötekileştirici bir dilim var değil mi? Maalesef öyle. İstediğim şey beni sevmeniz değil, yalnızca yazımı okurken ayırdığınız üç beş dakikalık zaman boyunca benim baktığım açıdan bakabilmeniz. Kendisini seversiniz ya da sevmezsiniz ama Ali Şeriati’nin çok sevdiğim bir sözü vardır: “Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki sizi rahatlatayım?”
Her yıl sonunda insanlar geçen seneye küfürler edip gelecek seneden sihirli değnek ellerinde de her istedikleri olacakmış gibi yüzlerce medet umarken, kendilerini değiştirmeyi hep unutagelmişlerdir yıllardır. Bir de geçen bir yıl boyunca yaşadıkları güzel her şeyi “Sokayım 2016’ya!” gibi okkalı bir sözle silip atmak insana anlamsız ve amaçsız bir özgüven verir nedense. Oysa bir sonraki yıl daha büyük sorunlarla karşılaşacak ve koskoca bir yıl boyunca yaşadığı bütün güzel şeyleri yine yıl sonunda s*ktir edecektir, büyük bir gururla.
Ben de her yılın son gününü o yılın özeleştirisini yapmaya ve yeni yıl hakkındaki planlarımı yapmaya ayırıyorum. Her yıl yeni bir seyahatsa ve otostopla bile çıkacak olsan temel bir rotan olmalı her seyahat için; bizimki de o hesap anlayacağınız. Şirketvari bir şekilde satış hedefleri, kar marjları, bilmem neler hesaplamak pek bize göre değil şimdilik, onu da tecrübe ettik çünkü.
Bilen bilir, Türkiye’de reklamcılık sektöründe çok önemli işler yapmış-ki bence bu önemsiz bir teferruat- maddi ve manevi anlamda dolu dolu, ne biliyorsa, bunca yıl ne öğrenmiş ne tecrübe etmişse her şeyi taliplerine sunmanın, onlarla paylaşmanın derdinde olan bir hocadır Ahmet Durul. Kendisiyle pek çok kez sohbet etme, tartışma fırsatında oldum ve sağ olsun kendisinden çok şey öğrendim.
Kendisinden çok da güzel bir doğum günü hediyesi almıştım; “Her doğum gününde o yılki yaşın kadar şükür listesi yap. Bu sana her şeye rağmen güzel şeyleri hatırlamanı ve küçük şeylerden bile mutlu olmanı sağlar.” Bunu ilk kez yaklaşık iki sene önce yaptım ve listeyi 20’ye bile tamamlamakta zorlanmıştım. İşin zor yanı ise şu, bir kere şükür listende yer alan şeyleri bir başka yıl tekrar yazamazsın.
2016 da bitti ve bu yılın şükür listesini yapma zamanı geldi. Öyleyse başlayalım.
- Bu yıl bir lise arkadaşını-Ozancan Akkuş- Ankara’da, yine bir lise arkadaşının kardeşini-Berkay Akbaş- de İstanbul’daki patlamada kaybetmiş birisi olarak, hele bir de bu yazıyı kaleme alırken Reina saldırısının gerçekleştiğini düşünecek olursak geriye en fazla bu yazıyı yazabildiğime şükretmek kalıyor sanırım.
❝ Ölmekle eksilmiyoruz ama her birimiz eksik kalıyoruz.❞ - Aydınlanmamış çoğu yönünü yıllar sonra belki birilerinin anılarından okuyacağımız ya da hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz, korkularla dolu bir geceydi 15 Temmuz 2016. Üzerine konuşulacak, tartışılacak çok şey var ama bu konuda burada yazmak istediğim tek şey ❝ Bir musibet bazen pek çok hayır doğurur.❞
O geceyi atlattığımız için şükürler olsun - Bir yılı aşkın süredir düşlediğimiz bir şeydi edebiyat dergisi çıkarmak ama toyuz, biraz pişelim diye erteledik ve bir meçhule doğru soluklaşmaya başladı bu düşünce. Basılı bir yayın çıkaramasak da bir şeylerin başlangıcı olur diyerek Hece Kulübü adımını geç de olsa atabildiğim için şükürler olsun.
- Hem şahsım hem de sevdiklerim adına ciddi bir hastalık yaşamadan geçen bir yıl için şükürler olsun.
- Hızlıca karar vermem gereken duygusal ve heyecanlı anlarda sakin kalıp düşünebildiğim ve daha mantıklı kararlar aldığım için…
- Sonrasında benim için çok önemli olduğuna inandığım pek çok eğitime veya konuşmaya hiçbir bahane kabul etmeden gittiğim için…
- Bu eğitimlerde günümüzün yaşayan önemli hocalarını tanıma fırsatı bulduğum için…
- Bu salonlarda tanışma fırsatı bulduğum güzel insanlar, güzel dostlar için…
- En güzel duanın “Hep iyi insanlarla karşılaşasın” olduğuna inanan biri olarak, kötü biriyle karşılaşmadığım için… Kötülük yapan değil, kötü biriyle karşılaşmadım çok şükür. Hatasız, günahsız değiliz zaten hiç birimiz.
- Makarnadan pilavdan sıkılıp yeni tarifler öğrendiğim için J
- En azından yurtiçinde de olsa gezip görülecek şehirler listesinden birkaç hane eksiltebildiğim için; Nevşehir, Edirne, Tekirdağ…
- Gezip görülecek yerler gibi, mutlaka canlı canlı dinlenmesi gereken kişiler listem de var. Bazı kişileri Youtube’dan, Spotify’dan, Fizy’den, televizyon ekranlarından veyahut farklı bir kanaldan ne kadar dinlerseniz dinleyin, izlerseniz izleyin canlı canlı dinlemenin tadını alamazsınız. Müslüm Baba, Neşet Baba benim için bu listenin en büyük kayıplarıdır mesela. Bu listeden canlı canlı dinlediklerim de bu yılın güzellikler listesinde.
Mesela Cemal Safi’nin ilerleyen yaşına ve sağlık problemlerine rağmen hâlâ mükemmel şiir okuduğunu ve en az bir kere o anı yaşamanız gerektiğini düşünüyorum. - Azalmasından korktuğum ama varlığıyla beni ısıtan, dinç tutan içimdeki ❝merak❞ ateşi için…
- Sizin için ne kadar önemlidir bilmem ama gittiğim bir semtte, ilçede ya da şehirde Alo! dediğim an birlikte çay içebileceğim, sohbet edebileceğim bir ahbabımın olması çok güzel bir duygu. Bunu yapabiliyorsan o şehirde, hatta o şehiri gerçekten yaşamışsın demektir. Ve İstanbul’un benim için bu hali alması beni oldukça mutlu ediyor. Şükürler olsun.
- Çevresinin geniş olduğunu düşünen biriyim ama samimiyet sınırını ölçmek kolay olmadığı için pek dile getirmeme taraftarıyımdır. Çünkü bu samimiyeti en iyi ölçebildiğimiz zamanlar dara düştüğümüz, çaresiz olduğumuz zamanlardır; mesela bir yakınımızın mezarına toprak attığımız, gidecek yer bulamayıp sokak ortasında kaldığımız, aç ya da parasız kaldığımız zamanlar…
Böyle kötü bir durum yaşamadığım ve böyle bir testle çevremdeki insanların pek çoğunun gerçek samimiyetini- samimiyetsizliğini görmediğim için de şükürler olsun. - Ve gözlerim için onlarca, milyonlarca kez şükürler olsun.
Aynı ismi ve soyismi taşıdığım; benim tüm ömrüm kadar zamanı karanlık bir boşlukta yaşayan; bizleri koklayarak, dokunarak, dinleyerek tanımaya çalışan dedem… Aynı şeyi yaşamaktan korkuyorum sanırım. - Ekonomik anlamda Kennedy Dönemi’ni yaşadığım için…
- İstanbul’da gerçekten temiz kalpli bir aileyle tanıştığım için… Onlar kendilerini biliyorlar J
- Hemen yanımızdaki binaya art arda hırsız girerken bize uğramaması da bir şükür sebebi muhakkak.
- Yıllar geçse de eskimeyen hatta güçlenen lise dostluklarım ve dostlarım için…
- İstanbul gibi bir şehirde, 3 senedir aynı dairede kalmama rağmen herhangi bir sıkıntı yaşamadığımız bir ev sahibimiz olduğu için…
- Uzun bir dönem akvaryumumla ilgilenemediğim için çok kötü halde olmasına rağmen balıklarımın yaşama azmi ve mücadelesine…
- Bir yıl boyunca ev arkadaşlarımla geçirdiğimiz iyi-kötü ama hep omuz omuza olan bütün günler için…
- Son madde Yılmaz Erdoğan’ın bir şiirinden beni çok etkileyen bir dize. Bunu da şükürler listeme ekliyorum müsaadenizle.
❝ Herkese kısmet olmuyor maalesef, her yoksun öğünden tok kalkmak üzerine eğitilmek.❞
Bütün hepsi için tekrar tekrar şükürler olsun…
Liste benim için oldukça anlamlı ve sizler de kendiniz için anlamlı olan şeylerle dolu bir liste yapmayı ihmal etmeyin. Bu listeyi öneren Ahmet Durul hocamın şunu dediğini hatırlıyorum, “Bunu hep yaptığınız zaman, yıllar geçtikçe ayakkabınızın ayağına vurmadığı için bile şükretmeyi listenize ekliyorsunuz.” Bunun üzerine de düşünmek gerek.
Her ne kadar ülke olarak güzel bir başlangıç yapamasak da, en iyi günlerimizden çok daha güzel günler ve en kötü günlerimizden daha iyilerini yaşamak duasıyla, umuduyla…
Yani şöyle; yeni kötülerimiz eskilerinden iyi, yeni iyilerimiz eskilerinden daha da iyi olsun efenim.
Hürmetle ve muhabbetle…