Deneme

Yavan Ekmeğin Tadı

Çocukluk bitip de arkadaşlarımızla dışarıdan yemek yer olunca, yakın çevremde hiç şahit olmadığım bir davranış biçimi gözlemliyordum: Ekmek arası bir şey yerken, o ekmeğin boş kısmının değersiz görülüp bırakılması.

Bilemiyorum; hiç buğday başağı, hiç buğday tarlası, hiç un değirmeni, hiç ırgat, hiç ırgat çocuğu, hiç ekmek hamuru, hiç ekmek fırını görmeden, nasıl ekmeğin değersizliğine hükmedebilirler?

Tohum toprakta ıslanır, ısınır, boy atar; çimi güneşle ve yağmurla ısınır, ıslanır, yanar, olgunlaşır, tanelenir, ağırlaşır, yine yanar, kurur, boyun eğer. Biçilir kafası gövdesinden; ses etmez. Kabukları soyulur, ıslanır, kurur, taşlar altına alınır, ezilir. Yine ses etmez. Un ufak olur, alınır, tıka basa torbalara doldurulur. Bilmediği memleketlere yollarlar onu; bir kez daha yanar içi, ses etmez. Alırlar, ıslatırlar yeniden, bir tekneye koyar, kararlar, içi dışına çıkar. Tuz atarlar yanına, içi yanar. Alırlar, tortop edip fırına koyarlar. İçi de yanar, dışı da bir kez daha. Yine de ses etmez.

Bu uzun yolculuğunda yorgunluktan bitap düşmüştür. Onu böyle halden hale sokanlar unuturlar belki nereden geldiğini; ama o unutmaz.

Toprağı, güneşi ve yağmuru, o ilk sevgililerini hiç unutmaz. Bir de kendi gibi yanan kavrulan ırgat çocuklarını…


 

Previous ArticleNext Article

Bir yanıt yazın