Elma dallarında kuruttuğum
Yapraklarda
Yoncalarda
Renk gözetmeden aradığım
Yalnızlığım ve aşkımla sardığım…
Seni arıyorum kör gözlerimle
Yansıyan bana bakıyorum güneşte
Kulaklarımda şehrin uğultuları
Kötülük yağmış üstüne tüm seslerin
Sanma bu kederimiz aşkımızdan
Yâre uzak oluşumuzdan
Bu keder ayağımı uzattığımda gözlerime değen kötü seslerdir.
Kendinin olmayan sözcükleri kullananlardır…
Birbirine bağıran ve aynı üzümü yiyen iki insandır hüznümün kaynağı
Ölümdür bilemezsiniz.
Mezarımdır.
Ondandır bu hüznüm.
Hüznümü kendi ellerimle yaratırım biliyorum.
Dünde başka bir hüzün sardı aydınlığımı.
Mesela iki kişi gördüm
Birbiriyle konuşurken kendilerini anlattılar sadece.
Hiçbiri diğerinin hüznünü alıp okşamadı.
Elleri o kadar doluydu kendisiyle.
Hiç kendileriyle konuşmadıkları ne kadar belli…
Sonra,
Bir ağaca hiç selam vermediklerini düşündüm bir an korkarak.
Nasihat karları gördüm sonra.
Erimişlerdi.
Ama ne güzeldi yaşam.
Mesela birini gördüm
Bir karanlık gece ile sohbet ederdi.
Bir köpeğe bugün neler yaptığını sorardı.
Köpeğin “Eh aynı işte yürüdük durduk” dediğini duyar
Gülerdi-m.
Nerededir şimdi bilmiyorum.
Galiba hiç dokunmadım da ona.
Ama bir iki insan görürdü
Üzülerek bakardı sahte gülümsemelere…
Hüzünlenirdi-m.
Dokunmadığım şey var mıdır bilmiyorum.
Ama hissediyorum
Hislerim ki ara ara akla gelen anılar gibi.
Bir tek gökyüzüydü hep bizle kalan.
Kuşların kanatları altındaki rüzgârlar yetiyor şöyle ağız dolusu gerçek bir gülüşe
Hhatta biraz artıyor onu da size getiriyorum
Ve yine gökyüzü yetiyor
Gözlerimden akacak bir nehre yatak olmaya.
.
Birde unutmadan
Geçen bileklerine incir kolonyası sürmüştüm ya
Çocukluk anılarımda incir ağaçları boy verdi bir bir…