Hikaye

Diş Ağrısı

Bir diş hekimine gitmem gerekiyordu. Dişimin ağrısı benim yaşadığımın göstergesiydi ama böyle bir yaşam da olmaz olsundu. Yaşayanlar bilir, diş ağrısı ağırdır. Hangi devlet hastanesine gittiysem 3 hafta sonrasına ertelediler. “Ölüyorum” dedim “Özele git” dediler. Öğrenciyiz cebimizdeki üç kuruş para ile ay sonuna kadar ekmek, yol ve bira parasını zor çıkarıyoruz diyemedim tabii.

Üç ağrı kesici attım, o rahatlıkla eve çıktım. Ertesi gün hafif yağmurlu bir havada çarşıda yürüyorum. Ağrı kesiciler ağrımı kesmiş, hem de biraz çakırkeyif yapmıştı. Yürürken önüme özel bir diş hastanesi çıktı. İçeride sekreter koltuğunda Nazım’ın bahsettiği bir kadın oturuyordu. Saçları saman sarısıydı kirpikleri mavi… Ama ben bir tren garında değildim. Birden içeri girdim kızla göz göze geldik, “Hoş geldiniz” dedi. İçimden dedim ki “Hoş bulduk kadınım hoş bulduk, sen de bana hoş geldin, nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını…” derken ayağıma bir yandan galoş geçiriyorum. Bir tane de kafama takar gibi yapacaktım ki ilişkimizin henüz böyle bir şakaya hazır olmadığını düşündüm. Geçtim karşısına bir iki saniye bakıştık “Derdini anlat kardeşim” der gibi bakıyordu. “Mutlu bir hayat senle ben, biri sarışın biri esmer iki kız çocuğumuz olsun istiyorum.” diyemedim tabii. Akşamdı, derdimi bir an önce anlatmalıydım ama takıldım kaldım. Neyse ondan gözlerimi kaçırıp anlattım derdimi, dişim ağrıyordu. Selman diye bir doktora yönlendirdi. Asansöre binip yukarı çıktım bir kez bile ona bakmadan, arkamı dönmeden! Hemen yüz vermemeliydim.

Diş doktoru ile konuştum dedi beş yüz liraya dişinizi yaparız. “Hocam, benim bir aylık kiram dört yüz elli lira ben bu parayı size nasıl vereyim” dedim. Sonra biraz öğrenci edebiyatı hatta aşağıdaki saçları saman sarısı kızla evleneceğimi, paraya ihtiyacım olacağını söyledim. Tabii son kısmı söylememiş olabilirim hatırlamıyorum. Tamam iki yüze yaparız dedi. Ertesi güne randevu verdi. Paranın gözünü seveyim hemen ertesi güne randevu buldu istediğim saate.

Aşağı indim, saçları saman sarısı sevdiğime selam verdim, sıcak bir iyi akşamlar deyip çıktım dışarı. Dişimin ağrısı geçer gibi oldu. Saçları saman sarısı, gözleri mavi ah be Nâzım Abi bana mı yazdın?

Ertesi gün randevu saatinden bayağı önce gittim. Bekleme salonunda aynı ortamda ilk uzun bulunmamızı yaşadık. Galoşlarımı biraz itici buluyordum ama o gözlerime bakıyordu tabii ki. Dergileri karıştırıp arada ona bakıyordum. Bir iki defa göz göze geldik bir intihar girişimiydi bu sanki. Yüreğim durur gibi oldu diyemem, klişe diyeceksiniz ama gerçekten de öyle oldu.

“Ali Bey!” dedi birden. Dedim ki al ömrümü koy ömrüne… “Sıranız geldi!” “He tamam çıkıyorum” dedim gereksiz bir gülümseme ile.

Diş tedavim bayağı uzun sürecekmiş Dt. Selman arkadaş öyle dedi. Çok iyi dedim, şaşırdı. 1 ay boyunca haftada en az bir kez geliyordum. Bir diş, bir doktoru ancak bu kadar zorlarmış. Bir de ikram yaptığı üç yüz liraya acımaya başladı Dt. Selman. Benim keyfim yerindeydi. Oradaki hademeyle, diğer sekreterlerle, hemşirelerle iyi bir arkadaş olmuştum. Hastaneden her çıktığımda herkesin, saçları saman sarısı sevdiğimi bir köşeye çekip çok iyi çocuk kaçırma dediklerine emindim. Diş tedavisi boyunca heyecanlı konuşmamın yalnız ona olduğunu anladığını düşünüyordum. Ama öyleyse niye bir şey demiyordu. Görmüyor muydu nasıl can çekişiyorum?

Son tedavi randevuma daha da erken geldim. “Dışarısı epey soğuk”, “Yeni dergiler geldi mi ehehe” diye saçma sapan sohbetler açmaya çalışıyordum. Ama her zaman olduğu gibi o saçma sapan telefon çalıyordu, bölünüyorduk. Bana bakışları artık eskisi gibi değildi bunu hissediyordum. Artık gelmeyeceğimi biliyordu bugün sondu. Acaba o da mı üzülüyordu? Saçları saman sarısı adını yazmayacağım, sen de bilme.

Birden bu suskunluğumu bozup hızla kalkıp yanına gittim. Boş kâğıdı olup olmadığını sordum. Heyecanlandı, biraz da şaşırdı. İki tane bloknot kâğıdı verdi. Geçtim oturdum yerime ve bir şiir yazdım.

Soğuk bir hastane koridorunda
her gün bakışlarımdan bir parça koparıp
senle benim aramızda yaktım.
içimiz ısınırdı belki diye.
Ateşin ışığı saçlarına düşüyordu ve ben defalarca kez
eriyordum.
Bir masanın arkasında duran bir maviye bakmak
bir denize bakmak kadar kolaydı.
Veya bir elmayı ikiye bölmek gibi bir şeydi.
Gözlerine ve sana sıcaklıklar diliyorum.

Blok-notu cebime koydum ve Dt. Selman’ın yanına gittim. Diş tedavimi bitirdi. Elinize sağlık dedim ve vezneye gittim. Gözlerimde ağır bir hüzün ve heyecan vardı. Kâğıdı ona verebilecek miydim?

Aşağı indim. Herkese iyi akşamlar diledim. “Yine gel arada” dedi bir hemşire, o sırada saçları saman sarısına baktım, gözlerim dolar gibi oldu. Bir aylık tuhaf maceram bitiyordu. Pek konuşmadık onunla sadece bakıştık ama son gündü. Birden şiiri onun önüne atıp kapıya hızlı adımlarla yürüdüm. “Bu ne?” gibisinden bir bakış attığını hissettim ama dönüp bakmadım. Sondu. Bir iki damla da gözyaşı aktı, soğuk rüzgarla hissettim.

Hâlâ arada kapısının önünden geçip dişimin ağrısını hissederim.

Genç bir kadın uyuyor başka bir karyolada
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
ak boynu uzundu yuvarlaktı
yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
oysa karyolası tahtaydı dardı
vakit hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına
yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığımız yoktu
.

Previous ArticleNext Article

Bir cevap yazın

%d blogcu bunu beğendi: