Hikaye

Tıkırtılar | Ya Sonra? – II

Arkamda, hemen yanı başımda durduğu belliydi. Kahkaha tekrar konuşmaya dönüşmüştü. Merakla kulak kabarttım. Hafif bir Macar aksanı, seslileri şarkı söyler gibi yayarak çok hızlı ve hareketli bir konuşma tarzı vardı. Şimdi bu sözcüklerin üzerine bir görüntü örmek ve bu hayali görüntüyü olabildiğince ayrıntılı tasarlamak çok hoşuma gidecekti.*

Sesindeki sigara kirliliğinden çok genç olmadığı ve uzun süredir bu illete müptela olduğu aşikârdı. Bu kahkahaların sahibine minik bir ağızdan ziyade güldüğünde tüm dişlerini eksiksiz gösteren bir ağız kondurmalı. Gülmekten kısılan gözlerine onca yılın hediyesi kaz ayakları ve endişeden uzak pürüzsüz alnının hemen aşağısına yay gibi incecik kaşlar çok yakıştı. Uzun kirpiklerinin ısrarla gölgeleme çabalarına rağmen ışıl ışıl parlayan gözleri karşısındakileri öyle etkiliyor olmalıydı ki onun sözlerini onaylamak ve daha fazla konuşmasını yüreklendirmek dışında sesleri çıkmıyordu. Arada vuran her esinti sonrası elleri önce savrulan saçlarını kulağının arkasına atıyor, hemen ardından dar omuzlarına tutunamayan ekose şalını çekiştiriyordu. Boynundan ve saçlarından sıyrılan lavanta kokusu ciğerlerime doldukça Aeolus’a şükranlarımı sunuyordum. Bir şeyler anlatırken kelimelerine eşlik eden, yerinde durmayan elleri şalının huzursuzluğunu bir kat daha arttırıyordu. Isınmak için olduğu yerde bir ileri bir geri attığı her küçük adımda stilosu çevresindekilere ben buradayım diye sesleniyor adeta. Oysa böyle bir niyetinin olmadığını dakikalardır tek bir tarafa yönelen, sağa sola dalgalanmayan sesi açığa vuruyordu. Bazen bir ayağının ucunu kaldırıp topuğunun üzerinde bekliyor ve cümlesinin en vurucu kısmında hafif öne doğru eğilip ayağını birden yere vurarak cümlesine görkemli bir finalle son veriyordu.

Arkadaşlarından birisi söze girdiği esnada fırsattan istifade açmaya çalıştığı sedef tabakası birden kapandı. “Ayy!” diye yükselen sesi, sıkışan parmağının acısını dindirmeye çalışan dudakları arasında boğularak kayboldu. Küçük bir telaşın ardından metal bir kapak açıldı, çakmak taşı aşındı ve benzinin ıslattığı fitil alev aldı. Keskin benzin kokusunun peşinden salıverilen ilk nefesle tütün dumanı etrafını sardı. Sol kolunu göğüslerinin üstüne sarmış, sağ dirseğini sol avcuna yaslamıştı. Dimdik duran sağ elinin ucunda zarifçe tuttuğu sigarasından ruh gibi ince bir duman süzülüyordu.

Salonun kapısından sokağa doğru çınlayan zille beraber, elinde sıcak patlamış mısırla bizim ufaklık koşar adım geldi.

-Hadi dede film başlıyor, diyerek koluma girdi.

Asıl filmin yarıda kalmasına aldırış etmeden katladığım beyaz bastonumu paltomun cebinden çıkardım. Macar güzelinin topuklularına eşlik eden baston tıkırtılarımla salonun yolunu tuttum.


  • Olağanüstü Bir Gece, Stefan Zweig, Sayfa 17

Previous ArticleNext Article

Bir cevap yazın

%d blogcu bunu beğendi: